Deniz salyangozları, aslında Uzakdoğu denizlerinde yaşayan bir canlı. Gemilere yapışıp ulaştığı Karadeniz’de yeni bir eko sistem yaratmış. Vahşi avlanma yüzünden Uzakdoğu denizleri fakirleşince de Karadeniz’den Japonya’ya ihraç edilmeye başlandı. Şimdi artık Japonya’da, yoksul yaşlıların temel besin kaynağı haline gelen deniz salyangozları, Japınya’ya Türkiye’den gidiyor. Köylerinde tarım üretiminden kopan, işsiz ve gelirsiz kalan Karadeniz kadınlarının da yeni geçim kaynağı deniz salyangozları.
Deniz salyangozunun Türkiye’den Japonya’ya uzanan tuhaf hikayesini Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Sosyolog Doç. Dr. Miki Suzuki Him, Gazeteci Semra Topçu’nun Youtube kanalında anlattı:
Deniz salyangozu Karadeniz kadınları ile yoksul Japonları nasıl buluşturdu?
“Aslında Karadeniz’e ait değil deniz salyangozu, biyologların söylediğine göre 1940’larda kargo gemileri ile Karadeniz’e Uzakdoğu denizlerinden geldi. İstilacı bir tür olduğu için ve Karadeniz’e onu yiyen bir canlı olmadığı için de hızla yayıldı, çoğaldı. 80’ler ve 90’larda Karadeniz’de hızla yayılan bu tür yüzünden eko dengenin bozulduğu tartışmaları yaşandı.
90’larda Japonya’da da başka bir tartışma vardı, bir firma Karadeniz’de deniz salyangozu olduğunu keşfetti. Aslında bu ürün geleneksel olarak Japonya’da tüketilen bir ürün değil, başka bir deniz salyangozu türü var Japonya’da lüks gıda olarak tüketilen. İşte bu ürünün ikame ürünü olarak ithalatı düşünülüyor.
Japon denizlerinde deniz ürünleri azalınca ve üretimi daha ucuz yerden arayış başlayınca ikame ürün edilmesi kolaylaşıyor. Hikâye Karadeniz’deki bu salyangoz türünün ucuz üretimi nedeniyle ithal edilmesiyle başlar. Başlangıcı 1990’lar.
Hiç gıda metası olmayan bir ürünün gıda metası olmasının arkasında, ucuz emek olması tesadüf değil. Japonya’da orta sınıfın yoksullaştı, denizlerde balık azaldığı için balık yoksulların yiyeceği olmaktan çıktı. Bir yandan da Japonya yaşlı ve yalnız nüfus. Pratik yemek pişirme gerekli. Bu alışkanlığın devam etmesi için dünyada ucuz gıda arama çabası gösteriyorlar.
“Ucuza satabilmek için ucuz emek gerekli”
Bu projenin ilginçliği, istilacı bir türün Karadeniz’den temizlenmesi, ekonomik katkıya dönüşmesi iki taraf için de kazan-kazan hikayesi gibi gözüküyor.
Ancak ihracat söz konusu olduğunda her zaman aşırı avlanma söz konusu oluyor. Deniz ekosistemine zarar veren bir yöntem olduğu söyleniyor. Av yasağı dönemi var. Elbette dikkat edilmesi lazım. Sürdürülebilirliği tartışmalı, bizim tahminimizden daha uzun sürdüğünü gördük. İhracat artıyor.
Kuzey ülkeleri, çalışma koşullarının ve ekolojik koruma yasalarının esnek olduğu yerlerde yatırım yapar. Demek ki Türkiye öyle bir ülke. Ucuz gıda dediğimiz şey bu, işlem görmeden Japonya’da satamaz. İthal edilmiş, işlenmiş, dondurulmuş bu ürün ucuz gıda. Böyle satabilmek için ucuz kadın emeği gerekli. Tek tek temizleniyor, elleriyle yapıyorlar. O kadınlar parça başı iş yapıyor, ne kadar temizlerse o kadar ücret alıyor. Sigorta yok, esnek çalışma.
Japonya gibi ülkeler bu ürünün fiyatı arttığında almıyor, kuruş kuruş fiyatını takip ediyorlar. Fiyatı biraz artınca, başka ucuz ülke arıyorlar. Mesela biraz arttığında Bulgaristan’dan almışlar.
Karadeniz’in yeni gözdesi deniz patlıcanı-hıyarı
Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkelerde deniz salyangozu var. Şimdi deniz patlıcanı ya da deniz hıyarı denen bir ürün var. Bunu da Çin pazarı çok yüksek fiyatla alıyor. Lüks bir ürün bu, deniz salyangozu gibi değil. Türkiye’de avlanmıyordu ama Çin talep edince başlandı. Fiyatı yüksek bunun ama ona çalışanlar da ucuz emek. Köylerden gelen kadınlar çalışıyor. Giderek daha da artıyor.
Kadınlar çalışmaya mecbur
Orada çalışan kadın sayısı bini geçmez. Tarımı bırakmış bir köyde, küresel piyasaya üretemeyen bir köyde kadınlar işleme fabrikalarına geçmiş. Esas bizim araştırmamız kadın emeği üzerine. Kadınlar çalışmak istiyor, koşulsal olarak mecbur. Hane geliri yok. Araştırma yaptığımız Sinop’taki dağ köylerinde kadın bu tarz işe gitmiyorsa ya hanede yaşlı aylığı ya da engelli aylığı var, bir şekilde düşük de olsa geliri var. Ama bazı hanelerin hiç geliri yok. Tarımda üretimi yok, devletten geliri yok. Bu tür hanelerde kadınlar ya da genç kızlar gidip çalışıyorlar, ücreti düşük ama yoksulluktan çıkmakta önemli katkısı var.
Dağ köylerinde yerleşim yerleri dağınık, kadınlar bu işin kendilerini yalnızlıktan kurtardığı da söylüyorlar. Bütün gün ayakta çalışma koşulları zor ama kendi ortamlarından daha iyi olduğunu söylediler. Sıcak su var, arkadaşları var, nakit para giriyor evine.